Kıbrıs Adası, çağlar boyunca, tarihin her döneminde çalkantılara sahne olmuştur. Gerek stratejik konumu gerekse doğal zenginliği nedeniyle komşusu olan ülkeler tarafından zaman zaman işgal edilmiş, kurulan kentler ve zenginlikler yağmalanmış, sıkıntılı dönemler yaşanmıştır. Tarih boyunca tüm kargaşalara ve zorluklara rağmen Kıbrıs Adası, kendine özgü tarihi varlığından hiç birşey kaybetmeden ve kültürünü daha da geliştirerek, zenginleştirerek günümüze gelmiştir.
Kıbrıs Adasının tarihini inceleyecek olursak, Milattan Önce 7000’li yıllara kadar uzandığını görürüz. İlk yaşam izlerine Neolotik Dönemde rastlanılır ve sonra da diğer çağlar sırasıyla yaşanır. Bu çağlardan günümüze uzanan mezarlardan çıkarılan, taş kaplar, pişmiş toprak kaplar, küçük toprak heykeller, İdollar, takılar, çakmak taşı balta ve silahlar, tunç, demir’den yapılmış ok, bıçak mızrak gibi buluntular günümüzde müzelerde sergilenmektedir.

Kıbrıs’ta yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen buluntuların incelenmesi sonucunda, Kıbrıs’ta tarihin, M.Ö. 7.000‘li hatta Tatlısu kazılarından elde edilen buluntularla da 10.000’ li yıllara Paleolitik Döneme kadar uzandığı görülmektedir. Kıbrıs’a, Anadolu’dan ve Suriye’den gelen ilk insanlar genelde kıyılarda Vrysi gibi yerleşim yerleri kurmuşlardır.

Kalkolitik Çağ M.Ö. 3500-2300

Kalkolitik Çağda, insanlar ada’da bol miktarda bulunan bakırı çıkarmaya başladılar. Bakırı işlemeyi bilmedikleri için bakır cevherini kesici alet olarak kullanmışlardır. Lapta ve Değirmenlikte bu çağın yerleşim izleri görülür.

Tunç Çağı M.Ö. 2300-1050

Kıbrıs’ta, halkın bakırdan tunç elde etmeyi öğrenmesiyle Tunç Çağı başlar. Bu çağ; Eski, Orta ve Geç Tunç Çağı olarak üç devreye ayrılır. Pigades Tapınağı, Tumba Tu Skuru Mezarları, Karmi Tunç Çağı Mezarlığı, Enkomi Tapınağı bu devrin en önemli kalıntılarıdır.

Demir Çağı M.Ö.1050 – M.S.395

Bu çağda, tunçtan yapılan aletler ve tunç kullanımı yerine, insanlar demir ve demirden yapılan aletleri kullanmaya başlamışlardır. Demir Çağını; Geometrik Devir (1050-750), Arkaik Devir (M.Ö.750-475), Klasik Devir (M.Ö.475-325), Hellenistik Devir (M.Ö.325-58) ve Roma Devrine (M.Ö.58- M.S.395) ayırabiliriz.

Geometrik Devir (M.Ö.1050–750)

Bu devirde, Akalar, Dorlar, Fenikeliler adaya gelerek yerleşip, Soli, Salamis koloni kentleri gibi pek çok krallıklar kurmuşlardır.

Arkaik Devir (M.Ö.750-475)

Asurlular, Mısırlılar ve Perslerin egemenlik dönemini kapsar.

Klasik Devir (M.Ö.475-325)

Mısır egemenliğinden Perslere geçen ada, Büyük İskender’in İssos Savaşında Persleri yenmesiyle, Kıbrıs’ta hüküm süren Krallar, Büyük iskender’e bağlanmış ve adadaki Pers egemenliğine son verilmiştir.

Hellenistik Devir ( M.Ö. 325-58)

Pers hakimiyetinden sonra Kıbrıs’ta, Hellenistik Devir yaşanır. tiyatrolar, gimnazyumlar, hamamlar, kral mezarları, heykeller yapılmaya başlanır. Büyük İskender’in ölümünden sonra (M.Ö.318) ise, generallerinin mücadelesi görülmektedir. Bu iç çekişmelerde, Mısır’ı ele geçiren Kral Ptoleme Kıbrıs Adasına da hükmetmeye başlamıştır.

Roma Devri (M.Ö.58- M.S.395)

Kıbrıs, Komutan Marcus Porcius Cata tarafından Roma İmparatorluğu hakimiyetine alındı. Valiler tarafından idare edilen Kıbrıs’ta St.Barnabas Hiristiyanlığı yaymaya başlamıştır. Bu dönemde tiyatro, stadyum, agora, su kemeri, hamam gibi sanatsal yapılar inşa edilmiştir.

Bizans Devri (M.S.395-1191)

Depremlerle yıkılan harap olan şehirlerden Salamis kentini, Bizans İmparatoru Constantius (337-361) yıllarında yeniden inşa edip, adını Constantia olarak değiştirmiştir. Bizans Devrinde, Muaviye komutasında ki İslam akınlarından Kıbrıs’da etkilenmiştir. Adaya akınlar düzenlenince sahil kentleri, içerilere taşınmak zorunda kalmış, Salamis kenti de, Mağusa’ya göç etmiştir. Adanın güvenliği için St.Hilerion , Bufavento ve Kantara Kaleleri inşa edilmiştir.

Bizans İmparatorluğunun zayıflama döneminde, Haçlı seferine çıkan İngiltere Kralı I. Richard (Richard Coeur de Lion) (1184-1191) Kıbrıs’ı alır. Fakat, meydana gelen isyanlar ve savaş masrafları yüzünden adayı, Haçlı Seferlerinde askeri ve dini bir örgüt olarak kurulan Templar Şövalyelerine 100.000 altın karşılığında satar.

Templar Şövalyeleri Dönemi (1191 – 1192)

(The Knights Templar)Çok kısa sürmüştür. Buradaki yaşamı cazip bulmayan ve çıkan isyanlardan dolayı Templar Şövalyeleri adayı Richard’a iade ettiler. Richard ise Kudüs Kralı Fransız asıllı Guy de Lusignan’ı Kıbrıs Krallığına getirdi.

Luzinyan Devri (1192 – 1489)

Kral Lusignan döneminde Lefkoşa başkent olur. Adanın gelişmesini sağlamak üzere halktan vergiler alır. Adanın gelişmesi ve savunmasına büyük harcamalar yapılır. Bu devirde görkemli katedrallar, saraylar, kiliseler, şapeller, manastırlar, konaklar yapılmıştır.

Cenevizliler adaya hakim olmak istedilerse de (1374), sadece Mağusa’ya ulaşarak burada yerleştiler. Memlûk Sultanı Baybarsın 1425 yılından itibaren Kıbrıs’a müdahalesiyle adaya çıkan Memlûk Ordusu, 1426 yılında Kral Janus’u yenerek esir aldı. Kıbrıs Adası üzerinde, Papalık ve İtalyan şehir devletlerinin giriştikleri mücadeler sonucunda Kıbrıs’ın tarih sahnesinde bu sefer Venedikliler görülür.

Venedik Dönemi (1489-1570)

Kıbrıs Kralı II. Jacques’ın 1484 yılında ölmesiyle, beş yıl Kıbrıs’ı idare eden Venedikli Kraliçe Katerina Kornaro, idareyi Venedikliler’e bırakır. Venedikliler Kıbrıs’ı bir Askerî Valiyle yönetirlerse de adayı idare etmekte zorlanırlar. Hastalıklar, doğal afetler, 1491 yılındaki yer sarsıntıları, Venedik yönetimini sıkıntıya sokar. Kral Janus zamanında, Mısır Memluklularına 8000 Duka Altın vergi verilir.

Osmanlı Dönemi (1570-1878)

1517 tarihinde Mısır’ı fetheden Yavuz Sultan Selim, Şam’da Venedikliler ile bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmayla, Mısır’a verilen 8000 Duka Altınından oluşan vergi bundan sonra, Osmanlılara verilecektir. Böylece, Kıbrıs hukuken Osmanlı İmparatorluğuna bağlanır, Venedikliler ise adanın sahibi olarak kalırlar. Fakat adada üstlenen korsanlar, bölgeden geçen ticaret ve hacıları taşıyan gemilere saldırıyor ve yağmalıyorlardı. II. Sultan Selim zamanında, Kıbrıs Halkının da Osmanlı İmparatorluğuna başvurması üzerine, Şeyhül İslam Ebussuud Efendi, Venediklilerin verdikleri taahhütleri yerine getirmedikleri gerekçesiyle adanın fethedilmesi için bir fetva yayınlar.

Kıbrıs’ın fethinde, Başkomutan Lala Mustafa Paşa, Donanma Komutanı olarak da Piyale Paşa görevlendirilmiştir. Osmanlı Ordusu, 2 Temmuz 1570 tarihinde Limasol’u fetheder. 4 Temmuz 1570 ‘de Tuzla, 9 temmuz 1570 ‘de Girne kalesi, 9 Eylül 1570’de Lefkoşa ve 12 Eylül 1570 tarihinde Baf alınır. Osmanlı İmparatorluğu Ordusu Mağusa’yı kuşatır. Mağusa, Osmanlı’nın modern silahlarına karşı uzun süre direnir. Nihayet 1 Ağustos 1571 tarihinde Mağusa’nın fethedilmesiyle, ada tamamen Osmanlı İmparatorluğunun sınırları içine katılarak fetih tamamlanır.

Osmanlı İmparatorluğu Kıbrıs’ı, iskana açarak, sosyal ve kültürel gelişmeyi sağlayacak mimari eserlerin yapımına girişir ve Adanın azalan nüfusunun artırılması için, Anadolu’dan sanat erbabı kişiler Kıbrıs’a getirilir. Kıbrıs’taki toprak idaresi, Osmanlı İdaresindeki diğer ülkelerde de olduğu gibi vakıflar kurularak gerçekleşmiştir. Osmanlılar, ada da pek çok han, hamam, cami, mescit, tekke, kütüphane, çeşme, su kemeri gibi sanatsal yapılar yapmışlardır. Aynı zamanda, eskiden kalma yapılar da gerekli onarım ve ilaveler yapılarak geliştirilip kullanılmıştır.

1877 yılında Ruslar, Osmanlı İmparatorluğuna savaş açar, 3 Mart 1878 tarihinde Ruslarla, Yeşilköy (Ayestefanos) Antlaşması imzalanır. Bu arada İngiltere, Ruslara karşı Osmanlılara yardımcı olma amacıyla, 4 Haziran 1878 ile 1 Temmuz 1878 tarihlerinde Osmanlılarla gizli antlaşmalar imzalar. Adanın Yönetimi Osmanlılar tarafından geçici olarak 22 Temmuz 1878 tarihinde İngiltere’ye bırakılır. İngiltere, Kıbrıs’ta kaldığı sürece Osmanlı İmparatorluğuna, birinci yıl için 22936 kese altın (87799 İngiliz Sterlini ), ikinci yıl için ise, 92799 Sterlin kira ödemeyi de kabul eder.

Ada da 308 yıl süren Osmanlı İmparatorluğu Dönemi, böylece geçici de olsa son bulur. Osmanlı İmparatorluğunun, Birinci Dünya Savaşında İttifak Devletleri safında yer almasını fırsat bilen İngiltere, 5 Kasım 1914 tarihinde adayı tamamen ilhak etmiştir. Atatürk’ün önderliğinde yapılan İstiklal savaşının kazanılmasından sonra 23 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşmasıyla, İtilaf Devletlerince resmen tanınan Türkiye Cumhuriyeti, bu anlaşmanın 16, 20 ve 21. maddeleri gereğince Kıbrıs’ın İngilizlere ilhakını kabul etmiştir

İngiliz Sömürge İdaresi (1878 – 1960)

Zamanında, adada yaşayan Rumlar, Yunanistan’ın teşviki ve desteğiyle 1931 yılında isyan ederek, adayı Yunanistan’a ilhak etmek istediler. Barışçı yollarla “Enosis”ı gerçekleştiremeyen Rumlar, 1953 yılında “EOKA” terör örgütünü kurdular. 1 Nisan 1955’de yayınladıkları bildiriyle Grivas’ın komutasında ki EOKA örgütü, İngilizleri ve Türkleri düşman kabul edip imha edeceklerini ve amaçlarının, Yunanistan ile birleşmek olduğunu açıkladılar. Önceleri, İngiliz askerlerine ve yerleşik ailelere saldıran Rumlar, daha sonra bu saldırılarına Türkleri’de dahil etmişlerdir. Enosis uğruna birçok masum insan ölmüş, aileler perişan olmuştur.

İngiltere “EOKA”nın üzerine ciddi bir şekilde gitmemiştir. Giderek artan şiddet karşısında korunma ihtiyacı duyan Kıbrıs Türk Halkı 1 Ağustos 1956 tarihinde “Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı”nı (TMT) kurmuştur. TMT Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakına karşı başarılı mücadeleler yapmıştır. Şiddet eylemlerinin tırmanması üzerine İngiltere, Makarios ve Rum liderlerle “Self-Government” üzerinde anlaşmaya çalışmıştır. Kabul görmeyince, Makarios ve Kipriyanu sürgüne gönderilmiştir. İngiltere, adanın Türk ve Rum tarafları ile birlikte Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından ortak yönetilmesini teklif etmiştir. Bu teklif, Yunanistan tarafından red edilmesine karşın, İngiltere planı uygulamaya koymuştur. Türkiye Temsilcisinin 1 Ekim 1958′ de resmen ve fiilen görevine başlaması sonucu Yunanistan görüşme masasına oturmuştur.

Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanları Zürih’te bir araya gelerek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması konusunda anlaştılar. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes ve Yunanistan Başbakanı Karamanlis 11 Şubat 1959′ da 27 maddelik Zürih Anlaşması’nı imzaladılar. Kıbrıs Türk ve Rum Liderleri de 19 Şubat 1959’da Londra Anlaşması’nı imzalayarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması üzerine anlaştılar. Bu anlaşmalara göre hazırlanan Kıbrıs Anayasası’nın kabulüyle 15-16 Ağustos 1959 gece yarısı “Kıbrıs Cumhuriyeti” ilan edildi. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanıyla Yunanistan “Enosis”, Türkiye de “Taksim” tezinden vazgeçmiş oldu.

Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan sadece 3 yıl sonra, Rumlar Türk toplumuna saldırmaya başladılar. Rumlar Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak hedefi ile Türk toplumunu katletmeye başladılar. 1963-1974 yılları arasındaki bu karanlık dönem Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sonunu getirecektir.

Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs adasındaki gelişmeleri ve Rumların adım adım Enosis’e giden tutumunu kaygıyla izliyordu. Nihayet Garanti Anlaşmasının 4. maddesine dayanarak, ada’ da Türklere karşı yapılan imhayı önlemek için, 20 Temmuz 1974 tarihinde müdahalede bulunmak zorunda kaldı. O günün Başbakanı Bülent Ecevit adaya çıkan Türk Askerlerinin “Sadece Kıbrıslı Türkler’e değil, Kıbrıslı Rumlara da barış getirdiğini” söylemiştir. Türklerin 12 yıl süren ızdıraplı günleri bitmiş, Türkiye’nin güvencesiyle mutlu bir yaşam ortamı tesis edilmiştir. Ancak Geçici Türk Yönetimi, gerçekleştirilen Barış Harekatından sonra, ada’ da meydana gelen Kuzeyden Güneye Rum göçlerini ve Güneyden Kuzeye Türk göçlerini düzenlemek açısından yeterli olamayınca ve siyasal gelişmeler nedeniyle zorlanınca 1 Ekim 1974 tarihinde Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi kuruldu.

20 temmuz 1974 Barış Harekatından sonra, Türkler ve Rumlar Kuzeyde ve Güneyde ayrı ayrı yaşamaya başladılar. 13 Şubat 1975 tarihinde ise, Otonom Türk Yönetim Kurulu ile Meclisinin ortak toplantısında “Kıbrıs Türk Federe devleti”’nin ilan edilmesi kararı alındı. Bu kararda, 1960 tarihinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa’sının, Türk Toplumuna sağladığı hakların, Rumlar tarafından sürekli engellenmesi ve Rumlarla bir arada yaşama imkanının kalmamış olması etkili olmuştur. İki toplumun, yan yana fakat ayrı bölgelerde, bir federasyon çatısı altında yaşamaları düşünülmüştür. Türk Federe Devleti Başkanlığına da Rauf R. Denktaş getirilmiştir.

Rum Yönetiminin, Kıbrıs’ta tek meşru hükümet olarak kendilerini görmeleri ve Barış Anlaşmaları Toplantılarında alınan kararları kabul etmemeleri, Türk Halkının ortaklık statüsünü reddetmeleri, görüşmeleri sürekli engellemeleri 13 Mayıs 1983 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan çıkarttıkları tek yanlı karar ve Avrupa Konseyi Danışma Meclisinde yaptıkları kabul edilemeyecek çıkışları, Türk Halkının sabrını taşırmış ve Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi karar alarak, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni” 15 Kasım 1983 tarihinde ilan etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, yeni kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanıyan ilk ülke olmuştur. Detay Bilgi

1984 tarihinden günümüze kadar, gerek Birleşmiş Milletler nezdinde, gerek garantör devletler ve AB nezdinde, yapılan çözüm çalışmalarının sonucunda, 15 Kasım 2002 tarihinde BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Kıbrıs’a gelerek taraflarla görüşmüştür. BM Genel Sekreteri, Kıbrıs Rum Kesimi Lideri Glafkos Klerides’le görüştükten sonra KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’la da bir araya gelmiştir. Annan, Kıbrıs’ta sorunun çözümü için, daha ileri bir adım atılmasını sağlamaya çalışmıştır.

24 Nisan 2004 tarihinde Kofi Annan’ın hazırladığı “Annan Planı “ her iki toplumda referanduma sunulmuştur. Kuzey Kıbrıs’ta % 64.91 Evet, % 35.09 hayır, Güney Kıbrıs’ta %75.83 hayır, % 24.17 evet oyu çıkmıştır. Kuzey Kıbrıs % 64.91 evet oyu vererek Annan planına destek verdiğini ve çözümden yana olduğunu bir kez daha göstermiştir.

23 Nisan 2003 tarihinden sonra Güney ile Kuzey arasında bazı kapılar karşılıklı olarak açılarak iki tarafta yaşayanların gidip gelmeleri sağlanmıştır. Bu davranış iyi bir niyetin önemli göstergesi olmuştur.